7 Kasım 2010 Pazar

Dilek kuyusuna üç kuruş

Dilek kuyusuna üç kuruş,
Bir gün karşınıza bir dilek kuyusu çıksa ve bu dilek kuyusuna atacağınız üç kuruş karşılığında her istediğinizin yerine getirileceği söylense elinizdeki üç kuruşu bu kuyuya atarken neler dilerdiniz?
Sonsuz hayat, sağlık, mutluluk huzur, zenginlik, aklınıza gelebilecek her şeyi dileyebilirsiniz. Herhangi bir sınır yokdur.

Bu ilginç fırsatın  hemen hemen her dilde, kültürde farklı aktarımları vardır. Kimisinde Sfenks kapıdan geçmek isteyenlere üç soru sorar kimisinde lambadan çıkan cin,  lambayı bulana üç dileğini yerine getireceğini ileri sürer.
Dileği yerine getirme kısmı değilde dileğin nasıl istendiği, önemlidir.Dilek tutarken ne istediğine dikkat etmek gerekir,
Öykülerden birisinde dilek sahibi tuttuğu her şeyin altın olmasını istemişti. Neticede hiç bir iş yapamaz hale geldi,"tuttuğun altın olsun" diyenler için bir köşeye bir not düşmek  lazım!  

Bir başka versiyonda ise dilek tutanın dileği hemen kabul edilir ama dilek sahibi cümlelerini doğru seçmemiştir. Ölümsüzlük istemiştir. Geçirdiği kaza sonucunda boyundan aşağısı felç kalır ve hareket edemeyen, bir ölümsüz olarak hayatına devam eder.

Sonsuz bir aşkla sevilmesini isteyen dilek sahibi, aşkının içine düştüğü çaresizlik içinde eriyip yok olmasını seyretmek zorunda kalır. Ne yapsa ne etse aşkına karşı duyduğu büyük sevgiyi ifade etmekte yetersiz kalmaktadır.Yemeden içmeden kesilen aşkı dilek sahibinin kollarında ölür.
Kısaca ne dilediğine ve nasıl dilediğine dikkat etmek lazım yoksa pişman oluvermek çok kolaydır.
Aslında insan hayatı için muhteşem bir alegorik öyküdür bu üç dilek öyküsü.  Ancak hak edenin ve gerçekten arzu edenin istediklerine kavuşabileceğini vurgular.
Her alegori gibi bu üç dilek ve dilek kuyusu öyküsü de eski çağlardan gelen geleneklerin izlerini taşır ve esas öykü çok daha önemli ve anlamlıdır. 
Yer altında bulunan ölüler ülkesine gidebilmek için yer altı nehrini geçmek gerekmektedir. Çeşitli kültürlerde çeşitli dillerde farklı isimleri bulunan bu nehrin bir kayıkçısı vardır. Bu kayıkçının ücretini ödeyenler ölüler ülkesinin huzurlu dünyasında kendilerine yol bulabilmektedir.
Ücret üç kuruştur. Kuruşlardan ikisi gözlerine birisi ise dudaklarının üstüne konulurdu. Sol gözün üstüne konan kuruş, kendine tanınan sınırlı süre içinde bilgelik konusunda ilerleme kaydettiğini gösterir, Kısacası yaşarken ki bilgeliğinin bir işareti idi. Sağ gözün üzerine konulan kuruş, yaşarken, sevilen ve sayılan birisi olduğunu gösterirdi. Yani sol gözündeki kuruş iç yolculuğunu tamamladığını gösterirken, sağ gözündeki kuruş toplum için faydalı bir insan olabilmeyi başardığını gösteriyordu.
En son olarak dudaklarını mühürleyen kuruş ise iyi bir arkadaş olarak kendine emanet edilen sırları koruyabildiğini gösteriyordu. Ölümünden sonra da bu sırların ortaya çıkmaması için dudakları mühürlenmişti.
Bu bedeli ödemeyn insanlar,kayıkçı tarafından red edilir ve tekrara çilesini doldurmak üzere yaşayanlar arasına terk edilirdi.Hemen şunu belirtmek gerekir ki ölüler ülkesi korkutucu bir yer olmaktan çok sonsuz huzurun kaynağı olarak kabul ediliyordu insanlık tarihinin önemli bir kısmı boyunca.

Özellikle 14.üncü yüzyıldan sonra kilisenin baskısı ile ölüler ülkesi bu günkü cehennemi tasvirine kavuşmuş oldu.
Netice de iyi değerlendirilmiş bir hayatı temsil eden üç kuruş sonsuz huzur için kabul edilebilir bir değerdir.

 Bence çok geç olmadan bu üç kuruşun ne kadarını hak ettiğimizi bir an önce bulmamız lazım
08.11.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder