20 Ekim 2010 Çarşamba

Bir küçük öykü üzerine


Olimpos Dağı 2010  
 Resimdeki dağ  "Olimpos"  dağı. Sahilin bittiği yerde dağ ile kara birleşiyor mu bilemiyorum ama bildiğim fazla yüksek olmamasına rağmen çok görkemli ve başı hep dumanlı bir dağ. etkilenmemek imkansız.

Ama asıl etkileyiciliği görselliği değil," Olimpus" adını almasının sebebi. Dağın adı "Olimpus" çünkü, hemen yakında coğrafi konumu nedeni ile düşmanca saldırılardan korunan koloninin asırlar boyunca süren varlığının en önemli izlerini taşıyor,. Bu dağa, zirveden başlayarak eteklere kadar uzanan bölgeye o koloninin kendine göre önemli insanlarının mezarları yerleştirilmiş. gladyatörler, tüccarlar, soylular,kahramanlar hepsi bir arada ölüm tarihlerine göre sıralanmış vaziyette yatıyorlar.

Hepsi de kendi küçük öyküleri içinde farklılık yaratmayı tercih ettikleri için kendi halkları tarafından onurlandırılmışlar. Daha çok gelecek kuşaklara ne kadar önemli işler başarıldığına dair bir delil, toplumsal bir hafıza. O dağı gören her kes atalarının yaptıkları karşısında kendini bir şeyler yapmak zorunda hissediyor. Öyle hissetmemesi de imkânsız.

Antik uygarlıklarda, önemli işler başaran insanlar yarı-tanrı kabul edilirdi çünkü kendileri ile birlikte ait oldukları toplumun kaderini de değiştirmeyi başarmışlardı. Onun için ölümüz tanrılara yakın olmalarını sağlamak amacı ile yüksek tepelere gömülürdü bu cesur insanlar. Yaptıkları işin önemini vurgulamak için diğerlerinden ayrılırlar el üstünde tutulurlar toplumsal hafızanın bir tür geleceğin teminatı olması sağlanırdı.

Aynı toprakları ve aynı havayı paylaşmamızı rağmen, hepimizin damarlarında daha önce bu topraklarda yaşayan insanların kanları dolaşmasına rağmen, kendi Olimpus dağımızın yolunu kaybetmemiş olmamız inanılmaz bir hoyratlık örneği gibi geliyor bana.

Kendi küçük öykümüzü, değiştirmeye, farklılık yaratmaya sadece kendimiz için değil ama herkes için bir şeyler yapmaya başlayacak cesaretimiz var mı? Yoksa kendi kabuğumuz çekilip ömrümüzün tamamlanmasını sabırla ümit edeceğiz?

Bize karşı yapılan ve bizim yaptığımız hatalar birer pranga olarak bizlerle beraber gittiğimiz her yerde ruhumuzu sıkacak mı? Yoksa onları birer olması gereken tecrübe kabul edip ruhumuzu ferahlatacak bir yer bulmak üzere uzun yürüyüşümüze devam mı edeceğiz?

 Bu sorular dönüp dolaşırken birden aklıma sorunun kaynağına dair bir tespit geldi. bu tespiti en güzel başka soru cümlecikleri ile açıklayabileceğim.

Geçmişte bunu başarmış kahramanlarımız nerede? Hangi görünmeyen bilinmeyen Olimpus dağında yatıyorlar? Bırakın yüzyıllar evvelini, 90 yıl önceden bu güne geçen süreç de bunu başaranlarımız nerede şu anda? Bileniniz var mı?

Toplumsal hafızası olmayan toplumlar başkalarının hafızası ile yaşamaya mahkumdur.

21.10.2010
İstanbul  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder