24 Ekim 2010 Pazar

Sanat ve sanatçı üzerine

Yandaki resim insanlığın önemli kültür miraslarından birisinden alınmış bir detaydır. Asıl resim yapıldığı yıllardaki gelenek ve yaklaşıma uygun olarak ilk bakışta  basit bir resim gibi gözükmesine rağmen detaylarında çok önemli mesajlar içermektedir.

Kilise kurumunun sağladığı koruma karşılığında zamanının sanatçıları tarafından nerdeyse karın tokluğuna yapılan bu tür resimler dikkatli bakanlar için, aynı zamanda sanatçının bu durum karşısındaki isyanını da barındıran bir içerik taşımaktadır. Sanatçı kendine has üslubu ile içinde bulunduğu koşulları da yansıtmaktadır eserlerinde.

Küçük bir oda duvarını kaplayacak kadar büyük olan orijinal resmin içinde benim dikkatimi çeken kısım özellikle bu detaydır.

Bu detay ilk bakışta Tanrı'nın Âdem’e  hayat yada zeka kıvılcımını verdiği sahneyi canlandırmaktadır izleyicinin gözünde.

Bu kareye biraz dikkatle bakan bir göz bir süre sonra resmin genelindeki yoğunluk yüzünden fark edemediği detayları yakalamaya başlayacaktır.

Bu detayı daha iyi anlayabilmek için sol taraftaki elin  Tanrı'nın eli olduğunu kabul edelim, sağ taraftaki elde  Adem ’indir.  Birisinde biraz canı sıkkın, bir ifade vardır. Hani öylesine uzatılmış bir eldir. Pek umurunda değildir o büyük olay, olsa da olur olmasa da. Diğeri ise dokunmak üzere olmanın getirdiği heyecanı yansıtan bir eldir, ümit doludur, o noktaya ulaşmak için çok çaba harcamıştır. Nihayet sadece küçücük bir an sonra dileğine kavuşacaktır. "Adem", ademlikten çıkıp  Âdem olmak üzeredir.

Şimdi aynı resme bir kere daha bakalım, bu sefer sol taraftaki el Âdem in  sağ taraftaki el Tanrı'nın olsun.

Birisinde tedirgin bir ifade vardır, emin değildir doğru karar verdiğinden, son anda bile şüphe etmektedir. Sağ taraftaki el ise heyecanlı ve isteklidir. Her şeye rağmen karşısındakinin çekincelerini giderip onu ikna etmeye çalışan bir ifade vardır.

Aynı resim, aynı resimden bir küçük detay ve iki farklı bakış açısı. Sanatçının yaratıcılığının uç noktası. O andaki ruh halinize göre yorumlayabileceğiniz, iki farklı Dünya. Dini bir kisve verilmek istense de asıl eleştirilen ve anlatılmak istenen erk sahiplerinin tutumlarına karşı duyulan öfkenin dışa vurulmasıdır.

 Kilisenin zenginliğini ve muktedirliğini insanları ezmek sömürmek için kullanmasına getirilen bir eleştirinin, muhteşem bir akıl oyununun, halen varlığını sürdüren örneği.  

Bu resmi çizen sanatçı son derece zor koşullarda neredeyse sadece ekmek ve suyla beslenerek, her an işkenceden geçirilip öldürülme tehlikesi altında resmi  bir an önce bitirmeye çalışmıştır. Kulak misafiri olduğu konuşmalardan, kilisenin adamlarının topladığı ağır vergilerin nerelere gittiğini, kendilerine güvenen halkın onların gözünde nasıl bir hiç olduğunu bizzat izleyerek, duyarak şahit olmuştur. Belki de az ötede eğitimli eller tarafından acı çektirilen,  inancından şüphe edilen bir zavallının çığlıkları  yaptığı işe konsantre olmasını zorlaştırmıştır.

İsyanını bu şekilde sergilemeyi seçtiği için kendisine söyleyebileceğimiz herhangi bir şey yok. İyi ki öyle yapmış. Bir sanatçının aklının yaratıcılıkta ulaşabileceği noktalar güzel bir örnek vermiş.

 Sanattaki önemli gelişmeler toplumsal baskıları arttığı dönemlere rast gelmektedir. Avrupa’nın tarihini değiştiren Rönesans, insanların en ufak bir şüphede içeri atılıp dinsiz olarak yakıldığı süreçte ve ağır veba salgını etrafı kırıp geçirirken ortaya çıkmıştır.

Bu dönemde aynı zamanda haçlı seferlerinin uyandırdığı merakla Avrupa topraklarına ayak basan kavimler ortalığı kırıp geçirmiş, insanların inanç yüzünden birbirlerini boğazlamaları sıradan hale gelmiştir.

Sanat her şey yolundayken de ilerlemesini, yaratıcılığını korur ve sürdürür ancak toplumlar üzerinde bu kadar etkin olması  niteliği, işler yolundayken sanatçının bencilliğinin yanında önemini kaybeder.

Yukarıda bahsedilen resmin çizildiği dönemde koşullar o kadar zorluydu ki, sanatçı bencilliğini bir kenara bırakarak ortaya çıkardığı işle insanlık tarihine bir not bırakmıştır.

Sanat sanatçının bencilliği ile toplumsal duyarlılığın kalıcı bir ifadesinin elde edilmesi arasında gidip gelen bir mekik gibidir. Hiç birinde gereğinden fazla durmaz ancak değişen yüzüne ve eğilimlerine rağmen sürekli vardır. O ince hattın üzerinde bir yerlerde üretkenliğini sürdürmektedir.

Yaratıcılığın en önemli göstergesi olan" sanat" üretmeyi bıraktığı anda, mekik o ince hattın  üstünde oralarda bir  yerde kalır. Ya sürekli kendini taklit eder ya da üretkenliği yok olur. İşte bu nokta, toplumların duraklamanın da ötesinde çöküşe geçtikleri noktadır. 

25.10.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder